Aralık 12, 2014

İYİSİ Mİ..

Okuyan bir kızla çık. Parasını kıyafet yerine kitaplara yatıran bir kızla çık. Kitapları yüzünden dolabına sığamaz o. Okuyacağı kitapların listesini yapan, 12 yaşından beri kütüphane kartı olan bir kızla çık. Okuyan bir kız bul. Okuyan bir kız olduğunu çantasında her zaman okuduğu bir kitap bulunmasından anlayabilirsin. Kitapçıda, sevgiyle raflara bakan ve aradığı kitabı bulduğunda sessizce çığlık atandır o. Sahafta, eski bir kitabın sayfalarını koklayan fıstığı gördün mü? İşte o okurdur. Hele sayfalar sararmışsa kesinlikle dayanamazlar. Kahvecide beklerken okuyan kızdır o. Fincanını dikizlersen, sütsüz kremasının yüzdüğünü görürsün çünkü o çoktan dalmıştır kitaba. Yazarın yarattığı dünyada kaybolmuştur. Sen de bir sandalye çek yanına. Sana ters ters bakabilir çünkü okuyan kızların çoğu rahatsız edilmek istemezler. Ona kitabı sevip sevmediğini sor. Ona yeni bir kahve ısmarla. Murakami hakkında ne düşündüğünü söyle. Kardeşliğin ilk bölümünü bitirip bitiremediğini öğren. Joyce’un Ulysses’ini anladığını söylüyorsa entelektüel görünmeye çalışıyor demektir. Alice’i seviyor mu yoksa Alice mi olmak istiyor, bunu sor.
Okuyan bir kızla çıkmak kolaydır. Doğum gününde, yılbaşında ve yıldönümlerinde ona kitap alabilirsin. Ona sözcükler hediye et, şiirlerden şarkılardan hediye sözcükler. Ona Neruda, Pound, Sexton, Cummings hediye et. Kelimelerin aşk olduğuna inandığını bilsin. Gerçekle kitaplardaki gerçeği ayırt edebilir ama yine de yaşamını biraz da olsa, en sevdiği kitaptakine benzetmeye çalışacaktır. Bunda senin suçun yok. Bir biçimde, bunu deneyecektir. Ona yalan söyle. Sözdiziminden anlıyorsa, yalan söyleme ihtiyacını anlayacaktır. Sözcüklerin ardında başka şeyler var: niyet, değer, ayrıntılar, diyalog. Dünyanın sonu olmayacaktır. Onu bırak. Çünkü okuyan bir kız çöküşlerin her zaman zirveyle biteceğini bilir. Çünkü her şeyin bir sonu olduğunu bilir. Hikayenin devamını her zaman yazabilirsin. Tekrar tekrar başlayabilir ve hala kahraman olarak kalabilirsin. Bu hayatta bir iki kötü adama yer vardır.
Olmadığın her şey için neden korkasın ki? Okuyan kızlar bilirler ki tıpkı karakterler gibi insanlar da gelişebilirler. Twilight serisi istisnadır. Eğer okuyan bir kız bulursan, yanından ayırma/ayrılma. Gecenin bir yarısında, kitabı göğsüne yaslamış ağlarken bulabilirsin onu, bu durumda ona çay yap ve sarıl. Onu birkaç saatliğine kaybedebilirsin ancak her zaman sana dönecektir. Kitaptaki karakterler gerçekmiş gibi konuşacaktır, çünkü bir anlık da olsa, gerçektirler. Ona bir sıcak hava balonunda ya da bir rock konserinde evlenme teklif et. Ya da bir dahaki hastalığında gelişigüzel bir şekilde. Skype üzerinden teklif et. O kadar sıkı gülümseyeceksin ki neden hala kalbinin infilak etmemiş ve göğsünün kan içinde kalmamış olduğunu merak edeceksin. Yaşam öykünüzü yazacaksınız, garip isimli ve garip beğenileri olan çocuklarınız olacak. Çocuklarınıza Şapkalı Kediyi ve Aslan’ı aynı gün izletebilir. Yaşlılığınızın kışında birlikte yürüyeceksiniz ve sen botlarındaki karı temizlerken, o mırıldanarak Keats okuyacak ezberinden. Okuyan bir kızla çık çünkü bunu hak ediyorsun. Hayal edilebilen en renkli hayatı sana verebilecek bir kıza layıksın. Eğer ona sadece monotonluk, kayıp saatler ve yarım yamalak öneriler verebileceksen, yalnız kalman daha hayırlı. Eğer dünyayı ve onun ardındaki dünyaları istiyorsan, okuyan bir kızla çık. Ya da iyisi mi, yazan bir kızla çık sen.

Eylül 05, 2014

ANAYURT OTELİ İNCELEME (SPOİLER İÇERİR)

                           ANAYURT OTELİ İNCELEME

 

         Anayurt Oteli'nin kitabını okumuş ve filmini izlemiş biri olarak kısaca her ikisinden de bahsetmek istiyorum. Özetleyecek ve yorumlayacak olursam;

    Zebercet, Anayurt otelini işletse de Faruk Bey yatak ücretlerini toplamaya gelirdi. Yani Zebercet otelin tam olarak sahibi değildi. Yangından sonra İzmir'e taşınan Rüstem beye aitti. Zebercet'i ailesel geçmiş yaşamı da çok etkilerdi. Haşim beyin karısı çok çekmişti. Besleme ve kadriye kalfadan gördüğü olaylar onu yıpratmıştı. Haşim beyi onu aldattığı için boşadı. Rüstem bey ise Haşim efendinin kızı Ferhundanım ile evliydi. Rüstem beyin kardeşi Faruk, yengesine olan aşkından intihar etmiştir. Rüstem ise bunu asla bilemdi ve çocuğuna onun adını verdi. Zebercet bunların hepsinden etkilenerek büyümüştü ve ilerde o da intihar yolunu seçecekti. Cinselliğine düşkün olması Zebercet'i otel işlerinde ona yardım eden ortalıkçı kadına yönlendirdi. Tamamen zevk ugruna ve anlamsız cinsel hayatını yaşıyordu. Hayatından, yalnızlığından bunalan Zebercet karmaşık ruh haliyle ortalıkçı kadını boğarak öldürdü. Günlerce otele kimseyi kabul etmedi. Hep aynı soru dönüyordu. 
-Boş oda var mı?
-Yok.


      Macit Koper ise Zebercet rolü için biçilmiş kaftan. Bütün duyguları tıpkı kitaptaki gibi hissedebiliyorsunuz.

 

  Kendi kendine konuşan, depresif, yalnız, hayatı sadece fanteziler üzerine kurulu Zebercet'i mutlu eden tek şey Ankara treniyle gecikmeli gelen kadındı. Onun hayallerini kurar, kendisine ''nasıl da seninim...'' dediğini hayal eder, onu ister dururdu. Gideceğini ama tekrar geleceğini söyledi kadın giderken. Onun dönmesini ümitle bekleyip ilk defa kendine yeni kıyafetler almış, tıraş olmuş, aynaya bakmıştır. Aslında umut işkenceyi uzatmıyor, işkencenin ta kendisi olmuştur. Çünkü kadının otele dönmemesi Zebercet’in hayata dair her şeyi silmesine sebep olmuştur. Zebercet hiç gelmeyecek bir kadını bekledi durmuştu. Kadın gittiğinde havlusunu unuttu. Baytar bey kadının havlusunu istetti. Başka havlu verdi Zebercet. O kadından ona kalan tek hatıra buydu. Hayatı yalnız geçmişti, yalnız intihar etti. İntihar sırasında konağı yakabilir, polise gidebilirdi. Ama dayanılacak gibi değildi ona bu özgürlük... Sandalyeyi ittirip intihar etti...
 


  Yalnızlığı tema edinen Anayurt Oteli kitabı bana göre bir adamın içsel yaşamını, düşüncelerini, gizli kalmış fantezilerini, yalnızlığını en güzel şekilde anlatmış bir başyapıt. Ortalıkçı kadını öldürdüğünde bile soğukkanlılığını korumuştu Zebercet... Buradan bile onun nasıl bir ruh halinde olduğunu çözebiliriz. Kitapta ilk sayfalarda uzunca ve parantez içlerinde de betimlemeler mevcut. Bağımsız olarak, alakasız kelimeler de Zebercet'in kafa karışıklığını anlatmak için parantez içlerinde veriliyor. Bazı yerlerde noktalama, ünlem, ima yok. Bu da Zebercet'in kendisiyle, kişiliğiyle hesaplaştığı anlarda kitapta mevcuttu. Kendi kendine konuşan karmaşık yapısı bu şekilde tasvir edilebiliyordu ve bu kafa karışıklığına kitapta bolca anlatımına yer verilmişti.



 Yakından bakmadıkça bazı insanların mutsuzluğu, yalnızlığı, çaresizliği anlaşılmaz. Yusuf Atılgan ise bu kitapta insanın iç dünyasına dokunmuştur. Kitap çok kısa olsa da karmakarışık yapıda olduğu için 3 günde bitirebildim. Bazı yerleri atlamamak tekrar hatırlamak için sayfalarda geriye gitmek zorunda kaldığımı söyleyebilirim. Ama zor bir kitap olmasına rağmen öğreticiydi. Ana mesajı ise Zebercet’in yaşadığı bohemlik, yalnızlık, iletişimsizlik, toplumdan kopukluk sonucu yaptıklarıdır. Zebercet’in bunalımlı ruhu, tutkulu sevdası ve istekleri daha sonra çevresel şiddeti ve intiharı doğurmuştur. İnsanın ruh hali geleceğini belirler...

  Kesinlikle okunası bir kitap olarak herkese önerebilirim. Kitabı okuduktan sonra filmi izlemeniz ise farkları bulmanız açısından ayrı bir tavsiyemdir.